8 Ağustos 2011 Pazartesi

Aceminin Dalış Notları - Güzelyalı Kepez

Ailemin orada bir ev sahibi olmasıyla sonunda merak ettiğim Çanakkale taraflarında da dalma şansım oldu. Karanlık Liman denilen küçük bir limanın etrafında kendime dalacak yerler buldum. Bulduğum bu yerler genelde 1- 2 metre arasında sığ, kayalık ve erişteliklerden oluşuyordu. Levrek yaptığı söylenen bu yerlerde zemini garip, tül gibi bir ot kapladığında pek balık olmuyor. Onun dışında inanamayacağınız sayıda kestane var. Denize girecek düzgün bir yer ararken "Sohbet" adlı küçük bir pansiyon buldum ve bu pansiyonun plajından denize girmeme, plajın sağına ya da soluna, insanların olmadığı yerlere ilerlemem şartıyla izin verildi. İşletmeci ve çalışanlar çok cana yakındı ve bana nerelerin balık yaptığını bildikleri kadarıyla anlatıverdiler. İnsanı delirten yüksek sesli müzikler yerine sakin bir Türk müziği çalan bu yerin bir başka güzelliği de mangal kiralayarak mangal yapabilmeniz. Bahsettiğim bu pansiyon Güzelyalı Karanlık Limanı hemen geçince aniden sağınızda beliriveriyor. Hem pansiyon olduğu, hem de plajı olduğu yönünde bir tabelası var. Aslında birkaç kulübeden oluşan 20 m plajlı ufacık bir yer. Fakat kalmak isteyenler için bahsettiğim bu yerin tuvaletinin hiç temiz olmadığını da söylememde fayda var sanırım.

Orada kaldığım birkaç gün içerisinde daha önce bilmediğim bazı şeyleri gözlemleme şansım da oldu. "Çok balık vurdun mu?" derseniz ne yazık ki cevabım "hayır" olacak ama yine de balık vurmaktan daha önemli bilgiler edindiğim için mutluyum...

Her gün sabah 5.30 ile 6 arasında kalkarak dalacağım yere doğru yola koyuldum. İnanılmaz sayıda kestane olması nedeniyle dalış eldiveni, kıyafeti gibi koruyucu giysiler giymeme rağmen hala üstümden kestane dikeni ayıklıyorum. Onun dışında Kepez tarafında (açıkları çok bilmiyorum) kayalık olan benim bulabildiğim tek yer Karanlık Liman'ın etrafı. Fakat dediğim bu yerler de 1-2 metre derinliklerde. Diğer yerler genel olarak daha otluk. Barbun yavruları, ispendek (levrek yavrusu), lidaki (çipura yavrusu), gibi  yavru balıklar gördüm hep. "Aç değilim açıkta değilim" mantığıyla hiçbirine tetik düşürmedim.  Gördüğüm tek yaşını başını almış levrek sanırım bana birkaç milisaniye bakıp, ne olduğumu anlayarak uzaklaştı. Bir adet zıpkıncının dostu kefal avlayabildim sadece...

Bu dalışlar sırasında balıkların davranışları hakkında emin olmamakla beraber öğrendiğim bazı şeyler şunlar oldu:
  • Sığ suda balık avlamak daha çok teknik gerektiriyor. Balıklar tehlikelere karşı daha uyanık geziyorlar.
  • Eğer balığın seviyesinden daha yukarıda iseniz tehdit olarak algılayarak uzaklaşıyorlar.
  • 1.5-2 metreden sonra derinleşerek sizi gizleyebilecek yerler bulmak verimli oluyor (her ne kadar gelenler küçük olunca moral bozsa da).
  • Balıkları görmeye çalışmak için yukarı ve ileri baktığımda hayvanları yanıma çekemiyorum ve boynumu yukarı doğru tutmaya çalıştığımdan su altı sürem düşüyor. En iyisi kendi önünüzdeki küçük şeylere bakmak; sanki balıklarla ilgilenmiyormuş gibi davranmak. Bunu yaparken insanda "ya geldiğinde göremezsem" korkusu oluyor ama aslında direk bakmasanız bile gözünüz etraftakileri algılayacak kadar görüyor.
  • Balık sizi gördüğünde, sizi sanki o avlayacakmış gibi çok yavaşça ve çok az geri yaparak ve başı hafif öne eğerek merakını arttırmak mümkün oluyor. Bu dediğimle şaşkınlık içerisinde 15 sn boyunca bir levrek yavrusunu atış alanımda tutmayı başardım.
  • Sanırım korkmaya başlamalarını sağlayan en önemli şey onlara bakıyor olduğunuzu hissetmeleri o nedenle öncelikli olarak kafamı otların arasına sokmam, gözlüğün üstüne yosunlardan koymam işime yaradı.
  • Dalışı yaptığınız yerde küçük balıklar olması sanırım önemli bir şey. Ortalıkta hiç küçük balık görmüyorsanız daldığınızda da durum pek değişmiyor.
  • Ses çıkararak ve çıkarmadan hareket etmek gibi şeyler denedim. Sanırım önemli olan sesi yapan şeyin büyüklüğü. Yani suya bacağınız çarparsa balık kalmıyor ama nefesi burnunuzdan vermek gibi size daha çokmuş gibi gelen sesler balıkları pek de etkilemiyor gibi. Ya da su altında bir yerinize kestane batmasıyla aniden yaptığınız ama hiç ses çıkarmayan hareketler de balıklar için ses niteliğinde ki bu yüzden düzgün avlanamamış olabilirim.
  • Balıkların geleceği varsa çoğunlukla 1 dakikaya kadar geliyorlar. Gelememiş olanlar için ani hareketler yapmadan çok ağır hareketlerle satıha çıkmak da sanırım iyi birşey. Çünkü kendimi biraz zorlayıp daha ani çıkışlar yaptığımda bir dahaki dalışımda küçük bir balık bile göremedim.
Kepez'de deniz hakkında öğrendiklerim ise aslında daha önemliydi. Bir balıkçı benden duran teknesinin pervanesindeki ağları temizlememi rica etti. Ben de ağ ve bıçak ilişkisini anlayabileceğim en kontrollü yer olması bakımından hemen kabul ettim. Görünürde pek birşey yoktu; sadece birkaç tur dolanmıştı. Hemen hallolur diyerek bıçağımla giriştim. Yaklaşık 15 dakika uğraşmam gerekti. Öncelikle bıçağın keskin ve düz olan tarafı pek de hızlı iş görmüyor. Kullanmanız gereken tarafı tırtıklı olan tarafı sanırım -daha hızlı kesiyor ama siz de daha çok hareket ediyorsunuz. O tül gibi balık ağı siz suda hareket ettikçe sizinle hareket ediyor. Gerçekten tahmin ettiğimden katbekat tehlikeli bir şey balık ağı. Sakın ola ki bıçağa güvenerek ağlara yaklaşmayın, hatta gördüğünüz anda uzaklaşın. Suya çok erken giriyorsanız ağ şamandıralarını göremeyebilirsiniz. O nedenle güneş bu şamandıraların olup olmadığını gösterene kadar bekleyin ve dalgalı çırpıntılı deniz olursa daha da zor görünüyorlar, dikkat edin! Eğer şişiniz falan takılırsa şişi bırakın 2 ya da 3 kişi değilseniz, canınızdan değerli değil.

Öğrendiğim başka bir önemli şey de daha önceden bilmeme rağmen üşengeçlikle yanıma almadığım şamandıranın ne kadar önemli olduğuydu. Sesini suyun altında duyduğum tekne benden 10 metre uzaktaymış ve geçip gitti. Şamandıra varken başıma hiç gelmemişti bu durum. Tekne beni görerek değil, sadece şans eseri 10m açığımdan geçti. Sakın ola ki 2 metre suda tekne ne arasın gerek yok demeyin, çünkü gayet de 2 metre suda oldu bu olay. Şamandıranızı edinin kullanın...

Bu arada bana daha önce çok sakin ve yavaş nefes alıp ver denmişti. Onu da deneme şansım oldu. Şu şekilde uyguladım: 2 sn nefes alıp 8-10 sn'de vermeye başladım. 2. gün, su altı süremi uzatmadığını düşündüğümden buna çok dikkat etmedim ve yaklaşık 1 saatin sonunda 30 sn.lik dalışlar yaptığımı fark ederek sudan çıktım. 3. gün ise özellikle dikkat ettim ve su altı sürem zorlamadan 1.40'a kadar çıktı. Daha da iyisi neredeyse 4 saat sudaydım ve hiç yorulmadım. Demek ki hem yorulmamak hem de daha iyi süreler için hiç zorlamamak ve dediğim gibi 1'e 4 şeklinde nefes alıp vermek düşündüğümden önemliymiş. Ben dalışların arasına 3 dakika gibi bir aralık koymak gerektiğini okumuştum benden usta arkadaşlarımdan. Saatimin böyle bir özelliği yok fakat nefesi verme sürem 10sn'nin üzerindeyse zaten feci halde sakinleşmiş oluyorum ve tekrar dalabileceğimi buradan anlıyorum. Fakat doğal haliyle 10sn.'nin üzerine çıkmasından bahsediyorum, yoksa zorlayarak yapmıyorum. Bu da bana 1 dakikanın üzerinde bir dinlenme sağlıyor en azından. Fakat yine de bu özelliği olan saatlerden edinmek iyi olur sanırım. Çünkü gerek nefes tutarken gerek dinlenirken benim zaten ağır çalışan beynim, normal halinden daha yavaş çalışıyor ve unutabiliyorum.

Bu arada dalışlarım sırasında tutunarak nefeslendiğim şamandırama asmış olduğum balık teline kolayca 2 defa takılınca ve dalamadan çıkınca balık telini belime takarak devam edeyim dedim. Ben nasıl olduğunu anlamadan sivri bir kayaya kendimi kilitlenmiş buldum. Meğer videolarda izlediğim ustalar ondan balık telini arkaya takıyorlarmış. Su altında ne kadar az oraya buraya takılabilecek şey taşırsanız o kadar güvende oluyorsunuz. Ben şans eseri takıldığımı farkettiğimde dalışın başlarındaydım ve sığ bir yerdeydim. Kesmeme gerek kalmadan kurtuldum. Ama yine de bir daha asla üzerimde sallanan birşey taşımam. Şamandıranın gözünü seveyim, asarım ve korkmama gerek kalmaz.

Benim dalmamdan bu yazıların editörü olması nedeniyle de ayrıca korkan karım yanlız dalmama haklı olarak karşı. Ama işte belki üşengeçlik belki de aptallıkla yanlız dalıyorum şu an için ve kendisi bu durumdan korkuyor ve meraklanıyor. Fakat bulduğum şöyle bir çözüm var. Dicapak olarak bilinen sualtı kılıflarından edinin. Bir adet de 60-70 TL'lik telefonu onun içine koyun, kılıflı haldeki telefonu da şamandıranın cebine koyun. Böylelikle yarım saatte bir telefonu kontrol ederek endişeli eşinizi rahatlatabilirsiniz...

Bir daha kendimi denize atabilene kadar hoşçakalın...